selen yıldırım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
selen yıldırım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

 

Aşkın ne güzel halleri vardır. Ulaşılmazı bile sever bazen en uzağındakine aşık olur bazen de en yakınındakine. O kadar acı bir an ki o aşk ne yaşamak istersin ne de yaşamadan ölmek tamda Franz Kafka ile Milena gibi . Milena aşkını anlatamaz Franz ‘da ondaki gizli kalan Milena aşkını.

Bu kitap mektuplardan oluşur. Okurken gerçek aşkı görerek okumak gerek mektupları. Kitapta her ne kadar aşka dönüşemeyen bir mektuplaşma görülse de aşka dönüşmeyen bir sevda görülmez. Aşka dönmüştür ama haberimiz yoktur belki de. Gerçek hayatta da böyle olan çok insan vardır. Görmeden ilk sesine aşık olan. Yan yana gelince ellerine, bakışlarına, ses tonuna ve gülüşüne 😊 insanoğlu böyle.

Devam edelim araya girdim yine dayanamadan 😊

Milena yaşadığı dönemi derdi sıkıntıyı Franz Kafka’ya anlatmaktadır. Franz Kafka’yı Milena yanına çağırır. Bu çağrılara ve hastalığına da mektuplarında yer vermektedir. Franz Kafka da ona yazılan bu mektuplara yanıtlar vermektedir. Çok geçmez Franz Kafka Milena’yı görmek için Milena’nın yaşadığı şehre gider. Neresi mi tabi ki Franz’ın en çok gitmek istediği yer olan Viyana. Gider ama hemen görüşemezler tabi. Hatta hiç görüşemezler. Çünkü Kafka’nın hastalığı ilerle ve çok geçmeden ölür.

Milena evliydi ve belirsizliklerle dolu bir hayali vardı ortada. 1920 tarihinde yazılmaya başlanan mektuplar 1923 yılında sona eriyor. Hatta mektupların bir bölümünde Franz Kafka’nın ‘’hastalığımda, sağlığımda sensin Milena.’’ Dediğini görüyoruz ki ben bunu görünce tüh be dedim. Nasıl bir aşktır bu dokunmadan görmeden sevmeden. Nasıl bir aşktır ki ikisi de birbirinden vazgeçemiyor. Cidden şunu söyleyebilirim Franz’ın dilinden okudukça aşktaki anlamı buluyorsunuz sonra çok güzel aşık oluyorsunuz kalbi temiz sizi, sizin onu sevmeniz gibi seven bir adama . Gözünüz kapalı güvenerek seviyorsunuz benim gibi.

Üniversitedeyken bir ödev konumuz vardı. Düşün düşün bulamamıştık grup arkadaşlarımla onlara buradan selam olsun sizi çok seviyorum nergom ve yasom…

Ödev konumuz edebiyat olsun dedik ve Milena’dan, Leyla’dan, Ahmed Arif’ten ve Franz Kafka’dan bahsettik. En güzel konu hazırlığıydı bizim için.

Mektupta bir olay örgüsü olmaz çünkü mektuplardan oluşan bir kitap bu olayh örgüsü düzenli giden bir hikaye aramayın. Sadece Franz gibi düşünün Ahmed Arif gibi sevin arkadaşlar. Her insan layığını bulsun layığını sevsin. Herkes değer verene aşık olsun.

Aşk ile kalın..

 

İyi okumalar

 

Bitget, FTX çöküşünden sıkıntı çeken kullanıcılara yardımcı olmak için 5 Milyon USD Builders Fund hazırlıyor

Lider global kripto para borsası Bitget, FTX çöküşünde sıkıntı yaşayan ortaklara, influencer'lara ve profesyonel traderlara yardım etmeyi amaçlayan 5 Milyon dolar değerinde Builders Fund ayırdığını duyurdu.

BITGET’E HEMEN ÜYE OLMAK İÇİN TIKLAYIN!

Piyasa bir hafta içinde FTX'in çöküşüne tanık oldu ve daha da kötüsü borsa, ABD'de iflas koruması için başvuruda bulunduktan sonra cüzdanlarının saldırıya uğradığını duyurdu. Şirkette kalan fonlar tamamen silindi. Tüm sektöre zarar vermeye devam ettiği için bu kaosta kazanan kimse yok.

Çok çeşitli işler nedeniyle, FTX'in düşüşü kaçınılmaz olarak tüm Web3 endüstrisi üzerinde büyük bir etkiye neden oldu ve bu krizden en çok platform kullanıcıları etkileniyor. FTX'in geçmişteki ihtişamı, aynı zamanda, influencer'lar, ortaklar ve profesyonel traderlar dahil olmak üzere platformdaki mükemmel yeteneklere ve katkıda bulunanlara ait; ancak, büyük miktarda varlıkları platformda kilitliyken bu kaostan çok etkilenenler de onlar.

Lider ve güvenilir bir kripto para borsası olarak Bitget, kurucuların kripto dünyasının daha iyi bir versiyonunu geliştirmeleri için her zaman sağlıklı bir ortam oluşturmaya çalışıyor. Vizyonuna uygun olarak Bitget, FTX olayından muzdarip olan iş ortaklarını, influencer'ları ve profesyonel traderları desteklemek için 5 Milyon dolar Builder Fund ayırdı. Bu iş ortakları, gerekli kimlik bilgileriyle Builder Fund'dan finansal yardım için başvurabilirler. Başvuru kriterleri ve ilgili şartlar ve koşullar hakkında daha fazla bilgi için lütfen duyurumuza bakın.

BITGET’E HEMEN ÜYE OLMAK İÇİN TIKLAYIN!

Bitget Yöneticisi Gracy Chen, daha önce Twitter'da "Masum kurbanlara yardım etmek için 5 milyon dolar'lık bir “Builders Fund” hazırladık. Ayrıca, korkulu piyasaya bir mesaj iletmek için bu girişimi başlatmak istiyoruz: Bitget ve diğer birçok aktif kurucu, kripto dünyasını geliştirmek için hala çok çalışıyor. Bu karanlık zamanda güçlerimizi birleştirmeli, birbirimize yardım etmeli ve şafağı beklemeliyiz."

BITGET’E HEMEN ÜYE OLMAK İÇİN TIKLAYIN!

Bitget Hakkında

2018 yılında kurulan Bitget, temel özellikleri olarak yenilikçi ürünler ve sosyal işlem hizmetleri ile dünyanın lider kripto para borsasıdır ve şu anda dünya çapında 100'den fazla ülkede 8 milyondan fazla kullanıcıya hizmet vermektedir.

Borsa, kullanıcılara tek noktadan ve güvenli işlem çözümleri sağlamayı taahhüt ediyor ve Arjantinli efsanevi futbolcu Lionel Messi, İtalyan lider futbol takımı Juventus, PGL Major'ın resmi espor kripto partneri ve lider espor organizasyonu Team Spirit dahil olmak üzere güvenilir partnerle işbirlikleri yaparak kripto kullanımını artırmayı hedefliyor.

BITGET’E HEMEN ÜYE OLMAK İÇİN TIKLAYIN!

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

    Merhaba, nasılsınız canikolar 😊 bayadır yoktum geri geldim arada geliyor bir ilham diyorum yazı yaz Selen. Başlıyorum yazmaya işte gaza gelip. Bugünkü kitabımız başlıktan da anlaşılacağı üzere Türkiye’deki kadim yazarlardan Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna adlı eseri. İlk önce bir klasiğimiz olan yazardan bahsetmeye başlayalım: 

Eğridere'de doğan Sabahattin Ali, ilk hikâye ve şiir denemelerine Balıkesir'de başladıktan sonra İstanbul'daki edebiyat öğretmeni Ali Canip Yöntem'in desteğiyle ilk kez Akbaba ve Çağlayan dergilerinde şiirlerini yayımladı. Anadolu'da kısa süre öğretmenlik yaptıktan sonra Türk devleti tarafından dil eğitimi için Almanya'ya gönderildi. Türkiye'ye döndüğünde Almanca öğretmeni olarak göreve başlasa da önce komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla bir süre tutuklandı, ardından ise Türk devlet yöneticilerini eleştirdiği iddiasıyla tekrar tutuklandı. Bu dönemde memurluktan ihraç edildi ancak Atatürk hakkında yazdığı bir şiirden dolayı yeniden devlet kurumlarında görevlendirildi. Ayrıca kendisine yüklenen sosyalist algısını kırmak için de Esirler adlı bir oyun kaleme aldı. Hayatının son yıllarında Türk milliyetçileriyle yaşadığı tartışmalarla da öne çıktı, özellikle Türkçü-Turancı yazar Nihal Atsız ile yaşadığı gerilim giderek artarak Irkçılık-Turancılık Davasının bir parçası oldu. Bu dönemde Aziz Nesin'le beraber çıkardığı Markopaşa dergisinde siyasileri eleştirmesi yüzünden çeşitli davalarla uğraşmak zorunda kaldı. Hakkındaki davaların aleyhinde seyrettiği bir dönemde Türkiye'den ayrılmak istedi ve Bulgaristan sınırını geçmek isterken kendisine kaçma girişiminde rehberlik eden Ali Ertekin tarafından milliyetçi gerekçelerle öldürüldü. Sabahattin Ali, Trabzon kökenli bir aileye mensuptur. Büyükbabası Bahriye Alay Emini Oflu Salih Efendi'dir. Sabahattin Ali'nin Mehpare Taşduman'a yazdığı 24 Ağustos 1928 tarihli mektupta geçen "Babam İstanbul'un eski ve asil bir ailesinin çocuğu idi." cümlesi, büyükbabasının çok daha evvelden, gençken veya çocukken Trabzon'dan İstanbul'a gelip yerleşmiş olmasından kaynaklanır. Bazı kaynaklar ise hatalı bir şekilde, Sabahattin Ali'nin büyükbabasının Yüzbaşı Mehmet Ali Bey olduğunu yazmaktadır. Oysa, İçimizdeki Şeytanlar adlı eserinde Nihal Atsız, tereddütsüz bir şekilde, Sabahattin Ali'nin kendisine Oflu bir babanın çocuğu olduğunu söylediğini belirtmektedir. Eşi Aliye Ali de, Ramazan Korkmaz'ın kendisiyle yaptığı özel bir görüşmede, eşinin ailesinin Karadeniz kökenli olduğunu, büyükbabasının oradan İstanbul'a gelip yerleştiğini doğrulamıştır. Yazarın babası Ali Selahattin Bey (1876-1926) Eğridere'de zabit olarak çalışırken kendisinden on altı yaş küçük olan Hüsniye Hanım'la tanıştı ve evlendi.[2] Bu evlilikten Sabahattin (1907) ve Fikret (1911) adında iki çocuğu oldu. Ali Selahattin Bey I. Dünya Savaşı yıllarında "Divan-ı Harb Orfi Reisi" olarak Çanakkale'ye çağrıldı ve eşi ile çocuklarını alarak Çanakkale'ye gidip dört yıl kadar orada kaldı. Sabahattin Ali burada geçirdiği yıllardan zaman zaman mektup ve yazılarında bahsetti. Ali Selahattin Bey biriktirdiği para ile İzmir'e gelerek tiyatro veya gazino işleriyle uğraşmak istemekteydi. Belirli bir süre yolunda giden işleri, İzmir'in İşgali ile sekteye uğradı. Daha sonra ise ailecek Edremit'e göç ederek Hüsniye Hanım'ın babasının yanına gittiler. 1920'ye gelindiğinde aileye Saniye Süheyla (Conkman) adında bir kız çocuğu katıldı. Süheyla aile içinde "Süha" olarak çağrılırdı. Sabahattin Ali 25 Şubat 1907 tarihinde Edirne Vilayeti'nin Gümülcine Sancağı'na bağlı Eğridere'de doğdu. Babası Ali Selahattin Bey, dönemin entelektüel kesiminden olan Tevfik Fikret ve Prens Sabahaddin'le olan dostluğundan dolayı çocuklarına bu kişilerin isimlerini vermeyi düşünmekteydi ve bu doğrultuda ilk oğluna Sabahattin, ikincisine ise Fikret ismini verdi. Sabahattin Ali yedi yaşına geldiğinde İstanbul'da Üsküdar'ın Doğancılar Mahallesi'nde Füyûzâtı Osmâniye Mektebine başladı. Aynı dönemde Ali Selahattin Bey'in Çanakkale'ye tayini çıktı ve ailecek oraya taşındılar. İlköğrenimine Çanakkale İptidai Mektebinde devam ederken seferberlik ilan edildi ve okul öğretmensiz kalınca kapandı. Daha sonraları Ali Selahattin Bey'in de çabalarıyla okul tekrar açıldı. Sabahattin Ali'nin annesi on altı yaşında evlendi ve ruhsal sorunlarından ötürü defalarca intihara kalkıştı. Yazarın Edremit'ten çocukluk arkadaşı olan Ali Demirel, anne Hüsniye Hanım'ın çok sinirli bir insan olduğunu ve diğer oğlu olan Fikret'e daha fazla yakınlık gösterdiğini söyledi. Ayrıca bir hatırasında Edremit'teki İptidai Mektebinde okurken (1918-1921) yazarın dış çevreye kapalı bir görünüm verdiğini belirterek o günlerde Sabahattin Ali'nin, arkadaş ortamlarında oynanan oyunlara katılmadığını, kendi hâlinde takılmayı tercih ettiğini, ya eve gidip kitap okuduğunu ya da resim çizdiğini söyledi. Buna karşın Sabahattin Ali, Ünsal Akpak'a göre Edremit İptadi Mektebinde sınıfının başarılı öğrencilerinden biri oldu; Gümülcine'den babasının arkadaşı Mehmet Şah Bey'in özel ilgisi ile okumaya daha fazla özendi ve kesintilere rağmen başarılı bir öğrencilik dönemi geçirdi. Yazar 1921 yılında Edremit İptidai Mektebini bitirdikten sonra İstanbul'daki büyük dayısının yanına gitti ve burada bir yıl kaldı. Ardından Balıkesir'e dönerek 1922-1923 ders yılının başında Balıkesir Muallim Mektebine kaydoldu. Burada şiir ve hikâye deneyimlerini geliştirmeye başlayarak okulun ikinci yılında gazete ve dergilere yazılar gönderdi.] Ayrıca arkadaşlarıyla birlikte bir okul gazetesi çıkardı. Bu okulda geçirdiği süre içerisinde günlük tutmaya başladı, tiyatro ve sinemaya daha fazla gitti ve bunların sonucunda sanata olan ilgisi arttı. Sanata ve serbest bir yaşama daha fazla özenen Sabahattin Ali, okulun disiplinli ortamından sıkılıp fırsat buldukça kaçarak sinema ve tiyatroya gitmeye başladı. Bunun farkına varan okul müdürü ise kendisini ailesinin yanına göndermekle tehdit etti. Sonrasında Sabahattin Ali intihar etmeye kalkıştı. Kendisinin blöf olarak nitelendirdiği bu intihar girişimi, arkadaşı ve öğretmenleri sayesinde engellendi. Ardından okul müdürünün de desteğiyle İstanbul'a naklini aldırdı. Bu dönemlerde edebiyat öğretmeni olan Ali Canip Yöntem'in desteğiyle, Çağlayan] ve Akbaba gibi dergilere şiir ve hikâyeler gönderdi. Belirli bir süre düzenli bir hayat sürdürürken annesinin sağlık sorunları arttı. 21 Ağustos 1927 tarihinde öğretmenlik diplomasını aldı. Sabahattin Ali öğretmenlik diplomasını aldıktan sonra Ankara'da bir hastanede baştabip yardımcısı olarak görevini sürdüren dayısı Rıfat Ali Ertüzün'ün yanına gitti. Dayısının Yozgat Devlet Hastanesinde başhekimlik görevi için tayini çıkınca, yeğenini yanına almak isteyen Ertüzün, dönemin mebuslarından Cevat Dursunoğlu ile görüştü ve yeğeninin Yozgat Merkez Cumhuriyet İlkokuluna öğretmen olarak atanmasını sağladı. Sonrasında ailecek Yozgat'a gittiler. Burada yazarın çevresi, dayısının da etkisiyle gelişti. Fakat burada kendi söylemiyle yazdığı şiirleri ve hikâyeleri okuyacak, kendisini anlayacak kişiler bulmakta zorlanmaktaydı. Buradaki durumunu İstanbul'daki yakın arkadaşı olan Nahit Hanım'a yazdığı 24 Kasım 1927 tarihli mektupta sitemli bir şekilde anlatmaktaydı ve yalnızlığından şikâyet etmekteydi. Nahit Hanım, öğretmenlik stajında tanıştığı Sabahattin Ali'nin sevdiği kişilerden biridir. Önce dostluk havasında yürüyen arkadaşlıkları zamanla tek taraflı bir aşka dönüştü. Yozgat'ta yazdığı şiirlerin ana temasında Nahit Hanım'a duyduğu sevgi vardır. Servet-i Fünûn dergisinin 2 Şubat 1928 tarihli sayısında yayınlanan Bir Macera adlı şiiri Nahit Hanım'a ithaf edilmiştir. Yazar, karşılık görmeyen aşkını "Ne Kazandık" (1927), "Kalbimde Aşkınız" (1927), "Ebedi" (1928), "Yat ve Uyu" (1928), "Bütün İnsanlara" (1928), "Firar" (1928) ve "Kudurmak" (1928) adlı şiirlerinde işledi. ESERLER Roman • Kuyucaklı Yusuf (1937) • İçimizdeki Şeytan (1940) • Kürk Mantolu Madonna (1943) Öykü • Değirmen (1935) • Kağnı (1936) • Ses (1937) • Yeni Dünya (1943) • Sırça Köşk (1947) Şiir • Dağlar ve Rüzgâr (1934) • Kurbağanın Serenadı (1937) • Öteki Şiirler (1937) Oyun • Esirler (1936) Kısaca Sabahattin Ali’den bahsettiğimize göre kısa birde kitap özeti anlatalım. Romanın baş karakterleri, Alman asıllı bir kadın olan Maria Puder ve Havranlı Raif Efendi'dir. Raif Efendi içine kapanık, melankolik, sessiz ve dış dünyaya uyum sağlayamamış bir karakterdir. Hayatı boyunca birçok şeye boyun eğmiş, haksızlığa uğradığında bile buna karşı koyamamıştır. Sevmediği bir kadınla evlenmiştir, çocukları olmuştur, bir ailesi vardır. Kendi hayatına kendisi yön verememiş, başkalarının istediği bir insan olarak hayatını sürdürmüştür. Hayatında gerçekten yaşadığını hissettiği sadece bir anısı olmuştur ve bunu günlüğüne aktarmıştır. Raif Efendi, 20'li yaşlarında babasının isteği üzerine gittiği Berlin'de, sanata olan ilgisi sayesinde bir sanat galerisine gider. Galerideki tablolar arasında bir sanatçının otoportresini görür ve tablodaki kadını hiç tanımamasına rağmen platonik olarak ona âşık olur. Bu tablo onda daha önce hiç hissetmediği duygular uyandırır. Raif Efendi tablodaki portrenin, Rönesans ressamı Andrea Del Sarto tarafından yapılmış "Madonna delle Arpie" isimli tablodaki Madonna'nın portresine benzetir. Tabloya o kadar hayran olur ki, fırsat buldukça tabloyu görmeye gelir, fakat başka gözlerin onu takip ettiğini fark etmez. Artık ritüel halini alan bu tabloyu seyretme seanslarından birinde bir kadın onun yanına gelir. Bu kadın, tablonun sahibi olan sanatçı Maria Puder'dir. Maria, Raif'in tabloya olan hayranlığının farkındadır. Raif ise başta onun kendisiyle alay eden biri olduğunu düşünür. Tablonun sahibi ile konuştuğunu öğrenince ise, dünyası bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde değişir. Maria'nın karakteri Raif'e göre daha dominanttır. Kendisinin bir erkek gibi özgür yetiştiğini, canı ne isterse onu yaptığını Raif'e anlatır. Hatta Raif'i de çok naif bulduğunu dile getirir. İkisi bu özellikleri sayesinde birbirlerini tamamlarlar ve aralarında uzun süren bir arkadaşlık başlar. Raif, Maria'yı çok sevmektedir fakat Maria'nın kendisine olan hislerinden pek emin olamaz. Yine de onun her istediğini yapmaya çalışır. İkisi beraber rüya gibi güzel günler geçirirler. Bir gün Raif, babasının öldüğü haberini alır. Türkiye'ye, Havran'a dönme kararı alır. Maria ile burada mektuplaşmaya devam edecektir. Fakat aralarındaki birkaç mektuplaşmadan sonra, Maria'nın mektupları kesilir. Raif bunu hayra yormaz ve Maria'nın kendisinden sıkıldığını, vazgeçtiğini düşünür. Raif'in asla bitmeyecek olan kasvetli günleri işte burada başlar. Sevmediği bir kadınla evlenir. Raif, mektupların kesilmesinden tam on yıl sonra, Maria'nın bir akrabasını Ankara'da görür. Ondan, Maria'nın kendilerine bir Türkten hamile olduğunu söylediğini ama ismini vermediğini öğrenir. Ayrıca Maria'nın doğum sırasında fenalaştığını, komaya girdiğini ve bir hafta sonra koma hâlinde iken öldüğünü de büyük bir üzüntüyle öğrenir. Üstelik Maria'nın mektuplarında sadece "iyi haber" olarak nitelendirdiği gerçeği de o anda öğrenir: On yıl önce Maria, Raif'ten olma kız çocuklarını dünyaya getirdikten bir hafta sonra koma hâlinde ölmüştür. Raif Efendi, ölümünün yaklaştığını anladığında bu güzel günleri kaydettiği defterinin yakılmasını genç iş arkadaşından rica eder. Genç iş arkadaşı da Raif Efendi ile ilgili bu gizemi çözmek ve onu daha yakından tanıyabilmek için defterini okur. Kitap çok gzüel ben çok beğenerek okudum 1 günde hala canım sıkıldıkça okurum hepinize tavsiye derim. Hepinize iyi okumalar diliyorum canlar.


    Merhaba, napıyorsunuzz özlediniz mi beni bu aralar çok zaman ayırıyorum kendime sürekli yazılarla gündeme düşeyim dedim. Dinlenmek için sürekli diziler ve filmler izledim. Televizyonda yargı ve mahkum dizilerine çok sardık ailecek. Ben genelde televizyondan izleyemiyorum bilgisayardan, telefondan takılıyorum ah bu gençlik ah dediğinizi duyabiliyorum babaannem gibi ah selen ah der hep telefon elimden düşmeyince 😊

    Konumuz bugün TV dizileri ve filmleri ile netflixteki diziler 😊


    BEN BİRKAÇ TANESİNİ SİZİNLE PAYLAŞACAĞIM HAYDİ BAŞLAYALIM:

  •  YARGI(TELEVİZYON DİZİSİ)



     Televizyonların fenomeni oldu diyebiliriz. Avukat olan Ceylin ile savcılığı sevdiği kız için bırakıp onu korumak amacıyla avukat olan Ilgaz. Aşk, polisiye, intikam, macera ne arasanız var. Genelde televizyonda izleyemiyorum bu yüzden bilgisayar iyi ki var. İzleyin izleyin 😊

  •   STRINGER THINGS (NETFLİX DİZİSİ)



    Tam 2 günde soluksuz izledim saçma diye yorumlayanlar var ama bence aşırı zevkli severim bu tarz dizileri. Değişik hayvanlar başka hayatlar, farklı insanlar büyüler özel güçler 😊 bunu da sefoş sayesinde izledim arkadaşlar 

  • YOU (NETFLİX DİZİSİ)



    Katil iki karı koca adam tam sıyırık yahu kadının da ondan aşağı kalır yanı yok gerçi izleyenler yanlış mı düşünüyorum. Adam sürekli kafayı başkalarına taktı iyice kafayı yediler iyice. 

  •   ATİYE(NETFLLİX DİZİSİ)

    


    Sonu en saçma biten başları da efsane iyi olan bir dizi ama önermek istemediğim halde annem dedi ki çok güzeldi bunu da yaz sırf anamı kırmıyorum  yazıyorum Beren Saat değerimi bil .Medcezir dizisini izleyenler vardır oradaki orkunçççç burada da orkunçççç 😊 hahahhaa

    Bakın izleyin ama sonra izlemedim diye pişman olmayın…

  • THE WITCHER (NETFLİX DİZİSİ)


    Off büyücülerr en sevdiğim kesin izleyin yahu  vallahi yeni sezon gelene kadar 5 kere daha bitiririm bunu erkek arkadaşımın önerisiyle izlemiştim sonra hep onun önerdiklerini izledim zaten. Çok sevdiğim bir dizidir. Teşekkür ederim sefoşum 😊 

  •   ELİTE (NETFLİX DİZİSİ)



    Farklı insanların farklı hayatları der susarım aşırı eğlenceli biraz sapıklık olabilir kabul ediyorum. Ama o kadar anlamlı ki izlerken vay be diyorsunuz. Bir cinayet üzerinden devam ediyor. Bunu bilerek izleyin.

  •  LA CASE DE PAPEL (NETFLİX DİZİSİ)



    Hırkızzlarrrr siziii. Soydular soğana çevirdiler memleketi ah profesörüm ah neler neler yaptın dedektifi bile kendine dahil ettin vallahi pes güzel izleniyor ben çok geç kaldım izlemeye ama son sezonda tekrar döndüm 1. Sezondan izledim. Bir LCDP kolay bitmez sonuçta dimi 😊

 

  •   CEBİMDEKİ YABANCI (NETFLİX FİLM)

                  

   İlk izlediğimde saçma gelmişti en başı. Sonra aşırı sardı yok böyle güzellik. Sonunda sanki bu olaylar gerçekleşmemiş gibi  yürüyüp gidiyorlar :) Kesin izleyin derim bütün güzel oyuncular var.

  •  TINDER AVCISI (NETFLİX FİLM TARZI BELGESEL)

         

    Pislik dolandırıcı adam seniiiii. Bu günümüzün de olayı aslında sürekli dolandırılan insanlar ama konu gerçekten tam bir ders çıkarmalık şok içinde izliyorsunuz. Ben izlemem bittikten sonra ne izledim ben şuan demiştim sizin de aynı tepkiyi vereceğinizden eminim ..





                     

   Hepinize bol bol izlemeli bir gün diliyorum…

    Dizilerle ve filmlerle ilgili yorumlarınızı bekliyorum izlememi istediğiniz diziler ve filmler var ise yorumlarda buluşalım canlar…














 


Sarp Levendoğlu 25 Aralık 1981 yılında dünyaya geldi. 41 yaşında olan Sarp Levendoğlu oyunculuğun yanında yönetmenlik de yapmaktadır. 

Sarp Levendoğlu ilk oyunculuk deneyimine altı yaşında başladı. Saint Benoit Lisesi'nden mezun olan Levendoğlu İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Görsel İletişim Tasarımı okudu ve İstanbul Kültür Üniversitesi oyunculuk bölümünü bitirdi. Yönetmen Mustafa Altıoklar'ın yeğeni olması dolayısıyla ilk oyunculuk çalışmalarını onun projelerinde yapmıştır. 

Lise Defteri, Çınaraltı, Emret Komutanım, Zeliha'nın gözleri adlı dizilerde ve O Şimdi Asker ile Emret Komutanım Şah Mat adlı sinema filmlerinde rol almıştır. Emret Komutanım ve Gece Gündüz dizilerinde yönetmenlik de yapmıştır. Sarp Levendoğlu final yapmış olan Küçük Ağa dizisinde de rol almaktaydı. Savaşçı dizisinde de Haydar Bozkurt rolünü üstlenmiştir. 2021 Kasım'da başlayan Alparslan: Büyük Selçuklu dizisinde Romen Diyojen'i canlandırmaktadır.

SARP LEVENDOĞLU EVLİ Mİ?

Sarp Levendoğlu Küçük Ağa dizisinde başrolü paylaştığı meslektaşı Birce Akalay ile 1 Ağustos 2014 tarihinde nikah masasına oturdular. Ancak oyuncu çiftin evlilikleri kısa sürdü ve 2017 yılında boşandılar.

SARP LEVENDOĞLU HANGİ FİLMLERDE OYNADI?

Sarp Levendoğlu'nun oynadığı filmler:

O Şimdi Asker

Emret Komutanım Şah Mat

Deliormanlı

Sarp Levendoğlu'nun oynadığı diziler:

Lise Defteri

Çınaraltı

Emret Komutanım

Zeliha'nın Gözleri

Gece Gündüz

Mor Menekşeler

Küçük Ağa

Savaşçı












KAYNAKÇA: https://www.mynet.com/sarp-levendoglu-kimdir-nereli-ve-kac-yasinda-emret-komutanim-in-ustegmen-levent-i-sarp-levendoglu-evli-mi-hangi-filmlerde-oynadi-388841-mymagazin

Merhaba. Bu zamana kadar nerdeydin dediğinizi duyar gibiyim… Bilgisayarım bozuldu hiç sormayın para biriktirip yenisini almak zaman aldı biraz ama şimdi sizinleyim. Bu 1 haftadır fenomen olan kitap üç kız kardeş. Ben bunu 2 sene önce okumuştum. Bir solukta bitirmiştim. Bu yüzden kitabı çok hatırlayamıyorum ama şimdi anneme de okutuyorum o bana hatırlatıyor bazı yerleri  😊

        Şimdi ilk önce İclal aydın’dan bahsedeyim:

    İclal Aydın, 14 Eylül 1971 tarihinde Nevşehir'de doğmuştur. Çerkes kökenli bir anne ile Elazığ'lı Kürt bir babadan dünyaya gelen İclal Aydın, memur olan ailesinin görev yeri olan Nevşehir'de doğdu. İclal Aydın, bir yaşındayken babasının tayin olmasıyla Ankara'ya geldiler. İlkokulu Ankara'da bittikten sonra bir süre Elazığ Anadolu Lisesi'nde yatılı olarak okudu. Annesiyle babası boşanınca Ankara'ya geldi. Liseyi Ankara'da Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi'nde okudu.
Ortaokul ve lise yıllarını yazarak ve tiyatro çalışmaları yaparak Ankara'da geçirdi. 1989 yılında Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nü kazanıp üniversite eğitimine başladı ancak 2. sınıfta okulu bırakıp Berlin'e yerleşti. Almanya´da hayatını devam ettirmek için hem tiyatro yaptı, hem de restoranda bulaşıkçı olarak çalıştı. Almanya'da altı yıl profesyonel tiyatro yaptı. Çeşitli sosyal çalışmalara, workshop'lara katıldı. 1996 yılında tiyatroyu bırakarak Berlin'den Türkiye'ye döndü ve 1997 yılından itibaren televizyon projelerinde yapımcı-sunucu ve oyuncu olarak çalışmaya başladı. 1990 yılından beri Tiyatro ve televizyon projeleri üretiminde metin yazarlığı da yaptı.
1997 yılında Ayna grubunun "Ölünce Sevemezsem Seni" klibinde rol aldı. HBB'de gündüz kuşağında, "2'den 4'e" adında kadınlara yönelik bir program sundu.



1998-2000 yılları arasında da Radyo D, Radyo Cumhuriyet, Radyo Kent, BRT FM'de program yaptı. 1999'da Hayat Güzeldir programıyla BRT'ye geçti. Hayat Güzeldir programı için yazdığı günlükleri ve metinleri bir araya getirerek ilk kitabını oluşturdu. Çeşitli dizilerde oynadı. 2003-2005 yılı arasında haftalık bir kadın dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı.

2001-2013 yılları arasında önce Sabah, sonra Vatan gazetesinde söyleşiler ve günlük köşe yazıları yazdı.

2006 yılında Star TV'de yayınlanan "İki Aile" dizisinde rolünü Emre Kınay ile birlikte oynamıştır.

2012 yılında "Aşkın Halleri" adlı bir dizide Metin Akpınar, İpek Tuzcuoğlu ve Güven Kıraç ile başrolde oynadı.

2014 yılında "O Hayat Benim" adlı dizide Hasret karakterini canlandırırken; Keremcem, Ceren Moray, Ezgi Asaroğlu, Sinan Albayrak, Oya Başar, Zeynep Eronat, Yeşim Ceren Bozoğlu ile birlikte rol almıştır.

Ödülleri :

2007 - Karadeniz Teknik Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü, En beğenilen yazar
2008 - Rotary Kulübü, Özel Meslek Ödülü
2006-2007 Rotary Kulübü / Ulus, Üstün Meslek Ödülü Basın
2005 - Mavigün Koleji, Yılın En İyi Köşe Yazarı
2005-2006 - İstek Vakfı, Yılın Yazarı Ödülü
2005 - İstanbul Üniversitesi, Yılın En İyi Yazarı
2005-2006 - Rotary, Meslek Özel Ödülü Basın
2005 - İstanbul Üniversitesi Ö.K.M. Bilgi Kulübü, Yılın En İyi Yazarı
2005 - Oriflame, En başarılı Kadınlar Edebiyat Ödülü
2004 - Capitol, Ziyaretçilerin en çok beğendiği kadın gazeteci-yazar
2004 - BJK Koleji, Basında Yılın Annesi
2003 - Radyo Gazetecileri Derneği, Medyanın en iyileri En iyi kadın programı (Hayat Güzeldir)
2003 - Avon, 10. Yıl En başarılı kadın gazeteci
2003 - İstanbul Teşvikiye Rotary Kulübü, Meslekte Başarı Ödülü
2003 - II. Magazin Gazetecileri Derneği, Altın Objektif Özel Halk Ödülü
2003 - Fatih Üniversitesi, Genç Kuşak Özel Onur Ödülü
2002-2003 - Uluslararası Rotary, Özel Meslek Ödülü
2002 - Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, En Beğenilen Sabah Kuşağı Programı Hayat Güzeldir
2002 - Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesi, Yılın Köşe Yazarı
2002 - Uludağ Onkoloji Dayanışma Derneği, Yaşam Motivasyon Ödülü
2002 - Tepedekiler Yılın Kitabı, Hayat Güzeldir
2001 - Kaimi İletişim Ödülleri İzmir Anadolu Lisesi, En iyi gündüz kuşağı program sunucusu
2001 - İnci Abla Koleji, Yılın En Sevilen Kadın Oyuncusu
2001 - İstanbul Mizah Tiyatrosu, 3. Liselerarası Tiyatro Festivali IMT Özel Ödülü
2000 - İstanbul Mizah Tiyatrosu, 2. Liselerarası Tiyatro Festivali

Kitapları :

2001 - Hayat Güzeldir
2003 - Bitmiş Aşklar Emanetçisi
2004 - Yaz Bitmesin
2005 - Gördüğüme Sevindim
2009 - Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken
2009 - Senin Adın Bile Geçmedi
2010 - Kağıt Kesikleri
2011 - Zeynep Lal Büyürken – "Resimler Rengarenkler"
2011 - Zeynep Lal Büyürken – "Kanatlar"
2013 - Bir Cihan Kafes

Film ve dizileri :

2014 - 2015 - O Hayat Benim (Hasret) (TV Dizisi)
2014 - Arkadaşım Hoşgeldin (Kendisi) (Tv Programı)
2012 - Gına (TV Dizisi)
2012 - Göç Zamanı (Zehra) (TV Dizisi)
2012 - Aşkın Halleri (Asiye) (TV Dizisi)
2009 - Haneler (Kendisi) (TV Dizisi)
2009 - Güldünya (Canan) (TV Dizisi)
2006 - İki Aile (Eda Aydeniz/Karaman) (TV Dizisi)
2005 - Organize İşler (Hilal) (Sinema Filmi)
2004 - Avrupa Yakası (TV Dizisi)
2003 - Vizontele Tuuba (Reyhan ) (Sinema Filmi)
2001 - Dedem, Gofret ve Ben (Ayfer) (TV Dizisi)
2000 - Zor Hedef (Bahar) (TV Dizisi)
2000 - Yarın Geç Olmayacak (TV Filmi)
2000 - Vizontele (Reyhan) (Sinema Filmi)
1998 - Sıcak Saatler (Melek) (TV Dizisi)
1995 - Mirasyediler (Ayla) (TV Dizisi)
1995 - Bir Demet Tiyatro (TV Dizisi)

Kitabı ile ilgili bu aralar dizisi başladı unutmadan söyleyeyim İclal aydın kendi kitabında rol almakta hemde kızların annesi olarak şimdi gelelim kitaba 😊


    Defne’nin New York’a geleceği gün teyzesi Dönüş tarafından uçağa binmeden hemen önce sırt çantasına bir kitap koymasıyla birçok gerçek bambaşka hayatları da beraberinde getirir. Artık o defterde yazan her şey sadece Defne’ye aittir.

    Kardeşlerin en büyüğü olan Türkan, ortancaları Dönüş ve en küçükleri Derya’nın hikayesi olan Üç Kız Kardeş’in anneleri ilkokul öğretmeni babaları ise PTT müdürüdür. İlk çocuk olmakla birlikte oyuncak bir bebek gibi büyütülen Türkan, o dönemlerde Eskişehir’de ikamet etmektedir. Babaları Sadık’ın tayini Ayvalık’a çıkınca annesi de tayinini oraya aldırmak durumunda kalır. Ancak asıl bilinmeyen hadise annelerinin hamile olmasıdır. Kocasından ve kızından ayrı bir hayat yaşamak durumunda kalan anne zor bir hamilelik döneminden sonra Dönüş’ü dünyaya getirir. Ancak doktorlar bebeğin yaşama şansının az olduğunu söylerler. Ayvalık’ta bulunan çocuk doktoru Metin Bey’in de yardımlarıyla Ankara’ya götürülmesine rağmen kısa zamanda her şey yoluna girer. Ve nihayet Nesrin Hanım’da tüm zorluklardan sonra Ayvalık’a gelir. Haftalarca Dönüş için uğraşan Metin Bey’inde Serdar adında bir çocuğu olur.

    Bir süre sonunda iki kız kardeşe Derya adına bir kardeş daha katılır. Liseden mezun olduktan sonra Türkan’a İstanbullu zengin bir aile talip olur. Rüçhan Hanım özellikle Türkan’ın zarifliğine, güzelliğine ve iş bilmesine hayrandır. Oğlu da tahsilini Avrupa’da tamamlamış daha sonrasında İngiltere’ye gitmiş ve sonunda Türkiye’ye geri dönmüştür. Ancak gerçekler aslında hiçte öyle değildir. Defne Türkan’ın kızıdır. Dünyaya geldiği zaman hastane ziyaretinden bir gün sonra anneleri Nermin Hanım hayatını kaybeder. Geride kalan büyük sır ise Türkan’ın vicdan azabı ile gün yüzüne çıkar.

    Erkek çocuğu havasında korkusuz ve başına buyruk olan Derya’da İstanbul’da Mimarlık Fakültesi’ni kazanarak üniversiteye gider. Dönüş çocukluk aşkı olan Serdar’a aşıktır. Serdar’da Ankara Tıp’ta okumaktadır. Dönüş’ünde en büyük korkusu onu sonsuza kadar kaybetmektir. O da çok uğraşmasına rağmen panik atak yüzünden o çok istediği Edebiyat Fakültesi’ni kazanamaz. Serdar’da Dönüş’e aşık olmasına rağmen ona yıllarca mektup yazmasına rağmen ne bir haber alabilir ne de karşılık duyabilir. Gizli aşk senelerce kimseden habersiz devam eder.

    Bu güzel ailede birde Mesut vardır. Mesut’ta kimsesiz bir şekilde Ayvalık’ta dolanırken Sait Bey tarafından himaye altına alınır. Sait Bey’in ona sırtındaki paltoyu hediye etmesi ile Mesut ölene kadar o paltoyla gezer ve ona ‘Baba’ diye hitap eder. Yaş olarak ne kadar büyük olsa da zekası gelişmeyen bir birey olan Mesut bir gün sobada tomarla para yakar. O para aslında onların evi, barkı tüm geleceğidir ve beş parasız kalmalarına neden olur.

    Derya ise üniversitede tanıştığı Erdem ile evlenir ve ondan bir kızı dünyaya gelir. Halası Dönüş için birçok kısmet bulsa da onun aklı hala Serdar’dadır. Nihayet halası bir kısmet bulur ve Dönüş bir anda karşısında Serdar’ı bulunca neye uğradığını şaşırır. Serdar ve Dönüş aile arasında düzenlenen sade bir törenle evlenir.

    Türkan’da kocası Somer’in yıllarca çilesini, yokluğunu, çapkınlığını, ihanetlerini, kaynanası Rüçhan’ın hakaretlerini, dayaklarını yaşadıktan sonra kızı Defne’yi de yanına alarak boşanır. Yıllar sonrasında ise karşısına çıkan kendi hayat mücadelesini verdiği şirketin sahibi ve patronuna aşık olarak onunla evlenir. Artık O’da yaşantısında mutludur.

    Derya tüm hırsını, ilgisini, enerjisini iş hayatına yöneltip kızını ve kocasını ihmal edince evliliğinde çatırtılar başlar. Kocası Erdem boşanmak istediğini ve O’nu aldattığını söyler. Oysa attığı bu yalana kendi bile utanırken tek isteği Derya’nın dikkatini kendisinde toplamaktır.

    Hayatı kitaplar, şiir olan, kendi halinde naif ruhlu Dönüş çocukluk aşkına kavuştuktan sonra Can adında bir erkek çocuk dünyaya getirir. Her şey tamda yolunda giderken Dönüş’ün kanser olduğu ortaya çıkar. Ve ailesinin de desteğiyle o günleri atlatır. Sırları ve hatıralarıyla birlikte bildikleri, sonradan öğrendikleri ile hastalık döneminde yazmaya başladığı defter bir gün Derya’nın eline geçer ve bu ortaklığa Türkan da şahit olur. İşte tüm bilinmeyenlerde o vakit ortaya çıkar. Dönüş’ün yeğeni Defne’ye eğitim için giderken gizlice tutuşturduğu hayat hikâyeleri artık tamamen ona emanettir.


                    Dizi tutmuş diyorlar show tv de izleyin derim ve kitabını mutlaka okuyun hatta diğer kitapları da çok güzel kitabın devamı gibi geliyor arka arkaya okuyunca hepinize kucak dolusu sevgileerrr :)))

                                     

















Kaynakça:

·         Kitap özeti

https://www.superhaber.tv/iclal-aydin-uc-kiz-kardes-kitap-ozeti-oku-uc-kiz-kardes-sonu-nasil-bitiyor-haber-378114

·         İclal Aydın’ın hayatı

https://www.fotomac.com.tr/kimdir/2022/02/21/iclal-aydin-kimdir-3-kiz-kardes-dizisinde-hangi-rolde

 

PlayStation 5’in en büyük teknolojik yeniliklerinden biri olan DualSense’in tüm özellikleri PC platformunda da kullanılabiliyor. 

PlayStation 5’te deneyimledikten sonra tüm PC oyuncularının sorduğu, “DualSense PC’de çalışır mı?” sorusunun yanıtı: Evet… Sony PlayStation 5’in en güçlü yönlerinden biri olan DualSense, gelişmiş dokunsal geri bildirim ve uyarlanabilir tetik tuşları ile oyunseverlere çok farklı bir deneyim sunuyor. 
DualSense PC uyumluluğu da çok kolay bir şekilde sağlanıyor. Windows işletim sistemi yüklü bilgisayarlara USB aracılığıyla bağlanabilen DualSense kontrol cihazı ayrıca bluetooth üzerinden de hem mobil platformlarda hem de PC’ye kolayca kullanılabilir.
Steam oyun platformu, DualSense’in PC’ye bluetooth üzerinden hızlı bağlantı kurmasını sağlıyor. Steam istemcisinin yüklenmesinin ardından; (bilgisayarınızda bluetooth yoksa bluetooth adaptörü aracılıyla) ekranın sağ alt köşesindeki sistem tepsisini açıp, Bluetooth simgesine çift tıkladıktan sonra sırasıyla, “Bluetooth veya başka cihaz seçin” seçeneğini ardından “Bluetooth”a tıklayın. DualSense’in ışıkları mavi renkte yanana kadar PlayStation ve Share düğmelerine (PlayStation logolu tuş ile “\ | /” işaretli tuş) aynı anda basın. Kablosuz denetleyiciyi seçtiğinizde DualSense’i bilgisayarınızla eşleştirmiş olacaksınız.


DualSense’i kablolu ya da yukarıda anlattığımız gibi Bluetooth üzerinden bilgisayarınıza bağladıktan sonra Steam size yapılandırma imkanı da tanıyor.
Steam’de sırasıyla Ayarlar, Denetleyici, Genel Denetleyici Ayarları’nı seçtiğinizde karşınıza çıkacak olan büyük resimde PlayStation Yapılandırma Desteği kutusunu seçin.
Adımları doğru takip ettiğinizde, algılanan denetleyiciler listesinde PlayStation 5 Denetleyici: PlayStation 5 Denetleyici yazacaktır. Bu mesaj, DualSense’in bilgisayar ile eşleştiği ve Steam oyunlarının DualSense ile uyumlu bir şekilde çalışacağı anlamına gelir. 
Geniş ekran modunda, oyun içi menüsünü başlatmak için PlayStation düğmesine basarak DualSense’in ayarlarını da değiştirebilirsiniz.  

Üç farklı renk seçeneğiyle tüm oyun severlerin karşısına çıkan DualSense ile ilgili daha fazla bilgiye linkten ulaşabilirsiniz.

PC oyunları, DualSense ile daha keyifli
Sony PlayStation 5’in fark yaratan teknolojisi DualSense, eşsiz özellikleriyle PC platformunda da kullanılabiliyor.
Sony PlayStation 5’in en güçlü yönlerinden biri olan DualSense kontrol cihazı, gelişmiş dokunsal geri bildirim ve uyarlanabilir tetik tuşları ile oyunseverlere çok farklı bir deneyim sunuyor. “DualSense PC’de çalışır mı?” diye soran PC oyuncuları DualSense’i hızlı bir şekilde bilgisayarlarına bağlayabiliyor. Oyuncular Windows işletim sistemi yüklü bilgisayarlara DualSense’i USB aracılığıyla saniyeler içerisinde bağlayıp, oynayabiliyor. Ayrıca Dualsense tıpkı PS5’te olduğu gibi PC’de de kablosuz olarak kullanılabiliyor. Steam oyun platformu da DualSense’in PC’ye hızlı bağlantı kurmasını sağlıyor. 
Steam istemcisinin yüklenmesinin ardından; (bilgisayarınızda bluetooth yoksa bluetooth adaptörü aracılıyla) ekranın sağ alt köşesindeki sistem tepsisini açıp, Bluetooth simgesine çift tıkladıktan sonra sırasıyla, “Bluetooth veya başka cihaz seçin” seçeneğini ardından “Bluetooth”a tıklayın. DualSense’in ışıkları mavi renkte yanana kadar PlayStation ve Share düğmelerine (PlayStation logolu tuş ile “\ | /” işaretli tuş) aynı anda basın. Kablosuz Denetleyiciyi seçtiğinizde DualSense’i bilgisayarınızla eşleştirmiş olacaksınız.


  
DualSense’i kablolu ya da yukarıda anlattığımız gibi Bluetooth üzerinden bilgisayarınıza bağladıktan sonra Steam size yapılandırma imkanı da tanıyor.
Steam’de sırasıyla Ayarlar, Denetleyici, Genel Denetleyici Ayarları’nı seçtiğinizde karşınıza çıkacak olan büyük resimde PlayStation Yapılandırma Desteği kutusunu seçin.
Adımları doğru takip ettiğinizde, algılanan denetleyiciler listesinde PlayStation 5 Denetleyici: PlayStation 5 Denetleyici yazacaktır. Bu mesaj, DualSense’in bilgisayar ile eşleştiği ve Steam oyunlarının DualSense ile uyumlu bir şekilde çalışacağı anlamına gelir. 
Geniş ekran modunda, oyun içi menüsünü başlatmak için PlayStation düğmesine basarak DualSense’in ayarlarını da değiştirebilirsiniz.  

Birçok PC oyunu, üç farklı renk seçeneğiyle gelen DualSense’in dokunsal geri bildirim ve uyarlanabilir tetik özelliğini destekliyor. DualSense ile ilgili daha ayrıntılı bilgi linkte: https://www.playstation.com/tr-tr/accessories/dualsense-wireless-controller/



PC’de DualSense deneyimi bambaşka

PC oyuncuları, PlayStation 5’in fark yaratan teknolojisi DualSense ile gelişmiş dokunsal geri bildirim ve uyarlanabilir tetik tuşlarıyla keyifli bir oyun deneyimi yaşıyor. 
Üç farklı renk seçeneğiyle gelen DualSense, PC’de de çalışıyor. Dokunsal geri bildirim, uyarlanabilir tetik özelliği gibi eşsiz özelliklere sahip olan DualSense, hızlı bir şekilde bilgisayarlara bağlanabiliyor. Windows işletim sistemi yüklü bilgisayarlara USB aracılığıyla bağlanabilen DualSense kontrol cihazı ayrıca bluetooth üzerinden de hem mobil platformlarda hem de PC’ye kolayca kullanılabilir.Steam oyun platformu da DualSense’in PC’ye hızlı bağlantı kurmasını sağlıyor. 
Steam istemcisinin yüklenmesinin ardından; (bilgisayarınızda bluetooth yoksa bluetooth adaptörü aracılıyla) ekranın sağ alt köşesindeki sistem tepsisini açıp, Bluetooth simgesine çift tıkladıktan sonra sırasıyla, “Bluetooth veya başka cihaz seçin” seçeneğini ardından “Bluetooth”a tıklayın. DualSense’in ışıkları mavi renkte yanana kadar PlayStation ve Share düğmelerine (PlayStation logolu tuş ile “\ | /” işaretli tuş) aynı anda basın. Kablosuz Denetleyiciyi seçtiğinizde DualSense’i bilgisayarınızla eşleştirmiş olacaksınız.


  
DualSense’i kablolu ya da yukarıda anlattığımız gibi Bluetooth üzerinden bilgisayarınıza bağladıktan sonra Steam size yapılandırma imkanı da tanıyor.
Steam’de sırasıyla Ayarlar, Denetleyici, Genel Denetleyici Ayarları’nı seçtiğinizde karşınıza çıkacak olan büyük resimde PlayStation Yapılandırma Desteği kutusunu seçin.
Adımları doğru takip ettiğinizde, algılanan denetleyiciler listesinde PlayStation 5 Denetleyici: PlayStation 5 Denetleyici yazacaktır. Bu mesaj, DualSense’in bilgisayar ile eşleştiği ve Steam oyunlarının DualSense ile uyumlu bir şekilde çalışacağı anlamına gelir. 
Geniş ekran modunda, oyun içi menüsünü başlatmak için PlayStation düğmesine basarak DualSense’in ayarlarını da değiştirebilirsiniz.  

DualSense ile ilgili daha ayrıntılı bilgi linkte: 
https://www.playstation.com/tr-tr/accessories/dualsense-wireless-controller/

Bir boomads advertorial içeriğidir.

  

    Bu bir hayat hikayesi aslında. Uzun bir süre boyunca yazmayı düşünüp zaman bulamadığım bir kitap kendisi. Malum tatiller falan zaman kalmadı pek.

    Bu aralar bir de eski alışkanlığıma geri döndüm. Edebi dergiler. Yanlış meslekteyim ben galiba edebiyatçı falan olmam gerekiyor yol yakınken geri mi dönsem ne 😊

    Kitaba geçelim artık. Bu kitap Stefan Zweig’in ölmeden önce yazdığı son eseridir.

    Kitapta kısaca bahsedilen şeyden hemen bahsedeyim. Hiç satranç oynamamış bir insanın bir avukatın kitaptan öğrenerek yüz yüze atlatamadığı hastalığına aldırış etmeden satranç oynaması ve oynarken de kendini kaybetmesi.

   Kitap iki arkadaşın New York’tan Buenos Aires’e giden bir gemiye binmesiyle başlar. Gemide dünya satranç şampiyonu Mirko Czentoviç de bir turnuva için Buenos Aires’e gitmektedir. Gemide gazeteciler dolup taşmıştır Czentoviç için. Satranç birincisi Mirko, küçük yaşta anlama ve konuşma gibi birçok konuda zorluklar çekmiş bir köylü. Babasının ve arkadaşının 3 el oynadığı satrançı izleyerek öğrenmiştir. Bir gün  yine babasının oynadığı satrancı izlerken, babasının işi çıkarve gitmek zorunda kalır. Gittikten sonra oyuna Mirko girer ve oynadığı eş ile birlikte bütün oynadıklarını kazanır. Babası Mirko’nun bu durumun çok şaşırır ve şehirdeki satranç kulübüne giderek Mirko’nun yeteneğini herkese gösterir. Bu şekilde yükselen Mikro sonunda dünya şampiyonu olur. Fakat satranç oyunları her bittiğinde saçma ve anlaşılmaz şekilde konuşur ve küçüklüğündeki gibi aptal bakışlar atar.  Bu yüzden gazetecilerle veya çevresindekilerle satranç dışında hiç konuşmaz.

   Kendini gemide izleyen Mirko günden güne duyulmaya başlar. Bunu duyan milyoner petrol zengini Mcconnor, Mirko’ya para karşılığı bir el satranç oynamayı teklif eder. Mirko ise bu teklifi ise bu tekliği hemen kabul eder. O gün geldiğinde tüm izleyenler Czentovic’e karşı satranç oynayacaktır.

  Czentovic 42 hamlede Mcconnor’ı yenmiştir. Yenilgiyi hazmedemeyen Mcconnor bir el daha teklif eder. Bu elde yenilgiye doğru ilerlerken beklenmedik biri çıkagelir. Doğru hamleyi Mcconnor’a gösterir. Her sıra Mcconnor’a geldiğinde çıkagelen adam yardımcı olur. Sonunda Czentovicle berabere kalan Mcconnor ona yardım eden adının Dr. B.olduğunu öğrendiği kişiye Czwntovic ile bir el oynamasını ve parasını ödeyeceğini teklif eder.

   Dr. B. Bunun imkansız olduğunu 25 yıldır oynamadığını söyleyerek aradan sıyrılır. Dr. B.’nin oynamasını isteyenler yanına birini yollar ve ikna etmesini ister. Dr. B. Bunu yapamayacağını söyler ve hikayesini anlatmaya başlar. Ama size tabikide hikayesini burada anlatmayacağım kitapta okumanızda fayda var 😊

Kitabın sonuna geleyim.

   Czentovic ile Dr. B. 1 el oynar. Ertesi gün elde Czentovic yenildiğini anlayınca pes eder ve Dr. B. Bir el daha ister. Fakat yine gereğinden fazla heyecanlanmaya başlamıştır. En sonunda tekrar sinir krizi nükseder ve kendine gelince oyunu bırakır. Masada Czentovic satran. Taşları ile baş başa kalmıştır.
 
   Kitabın sonunda üzülsem mi gülsem mi bilemedim. Ama kitabı okumalısınız.
 
Hepinize iyi okumalar diliyorum ve mutlu günler diliyorum…